21 Ocak 2017 Cumartesi

SAGA

Uzun zamandır bir şey için böyle gaza gelmemiştim. Fakat  Brian K. Vaughan beyin yazdığı ve Fiona Staples'ın çizdiği Saga, cidden gaza getirdi beni. Sebebi çok büyük değil aslında, sadece şuana kadar istediğim her şeyi fazlasıyla verdi bu seri. Son derece weird ve harika karakter tasarımları, klişelere tokat atan bitişler, okuyucunun kendisiyle bağdaştırabileceği hikayeler, bir iki alıntılanacak havalı söz ve belki de en önemlisi, içten bir hikaye...

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Neler İzledim?

Dizileri eskisinden çok daha fazla ve çok daha çabuk bıraktığım bir dönemdeyim. Fakat ne zaman ''lan benden geçti mi acaba bu dizi işleri'' diye düşünecek olsam bir iki dizi çıkıyor karşıma, izledikçe izliyorum. Bu sene de çok dizi izledim fakat bloga ayda yılda bir yazıp onda da sadece bir diziden bahsetmenin zamanında çok hayal kurarak açtığım buraya haksızlık olduğunu fark ettim. Eh, bu yüzden de son zamanlarda (tabi 6 ay önce de son zamanlara giriyorsa) izlediğim dizilerden bazılarını buraya iki part halinde yazayım dedim. İlk parta başlayalım o zaman!


7 Ağustos 2016 Pazar

Penny Dreadful




Kızı Mina'nın insanüstü varlıklar tarafından kaçırılmasının ardından kaşif Sir Malcolm Murray kızını kurtarmak adına bir ekip oluşturmaya karar verir. Pek konuşmayan yardımcısı Sembene, Sir Malcolm ile aralarında bilmediğimiz bir husumetin geçtiği belli olan ve gizemli yeteneklere sahip Vanessa Ives, silah kullanmada usta olan Amerikalı Ethan Chandler ve zeki doktor Victor Frankenstein gibi isimlerden oluşan ekibi ile değerli Mina'sını kurtarmaya çalışır.
 Yukarıdakilere ek olarak Dorian Gray, Frankenstein'ın 'yaratıkları' gibi karakterlerle 3 sezon sürdü ve bu sene veda etti bizlere Penny Dreadful.

24 Kasım 2015 Salı

Jessica Jones

 Son zamanlarda iyiden iyiye patlamalarına karşın, süper kahraman filmleri aslında her zaman
hayatımızdaydı. Dürüst olayım,  genellikle pek 'süper' değillerdi. İçinde bir adet George Clooney barındıran Batman&Robin olsun, emo saçlı spider-man'dan tut da Elektra Daredevil'e kadar bir sürü süper kahraman filmi bizleri hüsrana uğrattı.

 Sonra ne mi oldu? Batman üçlemesiyle birlikte Nolan olaya müdahele etti. Eleştirmenler üçlemeyi öve öve bitiremedi, Heath Ledger Joker rolüyle oscar falan kazandı. Süper kahraman işleri tekrar sahneye çıktı. Bu sırada Dc comicsin ezeli rakibi Marvel da Iron Man filmlerinin başarısıyla birlikte kendi sinematik evrenini yarattı, olayı ayrı bir boyuta taşıdı. Televizyon dizilerini de kapsayan bu evren Jessica Jones'un da yolunu yapmış oldu.

24 Ocak 2014 Cuma

Felsefe Yazım

Şimdi hiç hoşuma gitmeyen bir şeyi yapacağım. 1-2 ay önce öğretmenimin ''Sen çok kitap okuyorsun kıvırırsın bu işi.'' demesiyle biraz da aile ve arkadaş desteğiyle 18. Felsefe Olimpiyatları'na katıldım. Hala nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde Türkiye'de 4. olmuşum. Bence yazımın dilinin 3. sınıf düzeyinde olmasıyla dalga geçtikleri için 4. yaptılar beni. Şuan alçakgönüllülük yapmaya çalışmıyorum cidden çünkü ilk 10'daki diğer yazıları da okudum da benimki çok basit kalıyor yanlarında. Hele sonlarda ders mers vermeye falan kalkmışım. :/

 Her neyse hoşuma gitmeyen şey de şu: Yazımı burada paylaşacağım. İlk önce bunu yapmak çok anlamsız geldi fakat sonra masaüstüm dışında da bir yerde bulunsun istedim. Felsefeyle ilgili pek bir bilgim olmadığından, distopyaların ekmeğini yediğim bir yazı oldu ki seçilmemle ilgili bir diğer teorim de bu. İdealar kuramından bahsetmediğim için almış olabilirim puanları.


24 Kasım 2013 Pazar

Orphan Black ve The Americans



Orphan black ve the americans,  dizi yokluğu çektiğim şu günlerde bana ilaç gibi gelen iki dizi. Once upon a time, revenge, vampire diaries gibi çerez niyetine izlediğim diziler artık beni çok sıkmaya başladı. Bu hem artık dizilere eskisi gibi fazla zamanımın  olmamasından hem de bir sonraki sahnede ne olacağını bilmenin verdiği rahatsızlıktan kaynaklı. Bu iki diziyi izlemem kolay oldu çünkü hali hazırda sadece birinci sezonları yayınlandı ve 22 bölüm yerine 10-12 bölümleri var. Bu eskiden olsa beni rahatsız ederdi ama artık bölüm sayısı az olan diziler daha çok hoşuma gitmeye başladı. Bölüm sayıları az olduğundan "filler" bölümlerin de daha az olmasından dolayı sanırım.

26 Temmuz 2013 Cuma

Skins Misfits ve My Mad Fat Diary


  Şu sıralar ingilizlerin ellerinden çıkmış şeylerle fazla bir haşır neşirim.Bu yazıda da bahsedeceğim üzere en son izlediğim üç dizi de ingiliz dizisi.2 gün önce birkaç senelik bir ingiliz filmi olan Fish Tank’i izledim. Londra’da yaşayan  kuzenimin Türkiye’ye kısa süreliğine gelmesiyle ingiliz aksanının canlı olanına da doydum ve şu sıralar sürekli  ama sürekli Arctic Monkeys,Oasis,Ellie Goulding vb. dinliyorum.Bunların hepsi de tesadüfen gelişti.Birkaç ingilizce kelimeyi ingiliz aksanıyla telaffuz ettiğimi farkedince ise çok pis korkmaya başladım.

 Tüm bunlar biraz korkutucu da olsa şikayet ettiğimi söyleyemem.Kabul etmek lazım ki bahsedeceğim üç dizi de birbirinden güzel.Anlayacağınız bir süredir büyük britanya ile alakalı gördüğüm/dinlediğim tek kötü şey var o da sahte bir ingiliz aksanı.

NOT:Bir başka tesadüf ise üç dizinin de e4 isimli kanalda yayınlanması.Seks sahneleri konusundaki cesurluk ve dizilerdeki müzik kullanımın kalitesine bağlı olarak kanala kendimce ingiltere’nin hbo’su  unvanını vermekten mutluluk duydum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...