Orphan black ve the americans, dizi yokluğu çektiğim şu günlerde bana ilaç
gibi gelen iki dizi. Once upon a time, revenge, vampire diaries gibi çerez
niyetine izlediğim diziler artık beni çok sıkmaya başladı. Bu hem artık dizilere
eskisi gibi fazla zamanımın olmamasından
hem de bir sonraki sahnede ne olacağını bilmenin verdiği rahatsızlıktan
kaynaklı. Bu iki diziyi izlemem kolay oldu çünkü hali hazırda sadece birinci
sezonları yayınlandı ve 22 bölüm yerine 10-12 bölümleri var. Bu eskiden olsa
beni rahatsız ederdi ama artık bölüm sayısı az olan diziler daha çok hoşuma
gitmeye başladı. Bölüm sayıları az olduğundan "filler" bölümlerin de
daha az olmasından dolayı sanırım.
The Americans
The Americans, konusuyla beni cezbeden ama doğru işlenmezse ucuz bir amerikan
propagandası olabilecek bir dizi. Nedenini konuyu anlattığımda daha iyi
anlayacaksınız.
Dizimiz Soğuk Savaş döneminde Amerika'da yaşayan, onlar gibi
konuşan, yiyen, çalışan, birbirlerini tanımadıkları halde evlenen hatta sıradan
bir amerikan ailesi gibi gözükmek için çocukları bile olan iki kgb ajanını anlatıyor. Ajanlarımız Rusya'yı,
sevdiklerini, kısacası arkalarindaki her şeyi yıllar önce vatanları için
bırakmışlar.
Dizi de bu çiftimizi anlatıyor. The Americans ile ilgili en sevdiğim
özelliklerden biri amerikalıları yüceltip ruslara bok (en azından çoğunlukla)
atmaması. İkinci olarak ajanları süper insanlar olarak göstermeyip onların da
insan olduğunu, duygularını düşüncelerini ve psikolojilerini anlatması. İşte bu
yüzden sürekli vurdu kırdı bekliyorsanız the americans size göre bir dizi
değil.
Nedense
bana yabancılıkla ilgili bir dizi gibi geliyor The Americans. Karakterlerimizin
çoğu bulundukları mekana veya insanlara yabancılar. Sadece başrol
karakterlerimiz için geçerli değil bu. Çoğu amerikalı olan diğer karakterler
için de geçerli. Her biri yalnız aslında ve her biri kendilerini saklamak için
farklı bir dil kullanıyor.
Diğer karakterler demişken, dizi bize sadece
başroldeki phil ve elizabeth gibi iki muhteşem karakteri sunmuyor. Çok sağlam
yan karakterler de var. FBI ajanı Stan ve rus kızımız Nina gibi.
Son olarak da sahip olduğu atmosfer harika. Soğuk Savaş dönemi çok güzel yansıtılmış. Evlerin kıyafetlerin çevrenin genel olarak çok aydınlık olmaması bana kalırsa dizinin karanlık havasına iyi uymuş. İlk sezonunu yeni bitirdim ve böyle giderse the americans
mükemmel jeneriği, çok iyi oyunculukları, atmosferi ve konusuyla şu sıralar
dizi dünyasının ihtiyacı olan büyük dizi kontenjanını doldurabilir.
Orphan Black
Orphan black ise the americans'ın aksine hakkında çok fazla
şey okumadan başladığım bir dizi oldu ama iyi ki fazla oyalanmadan başlamışım çünkü uzun bir aradan
sonra ilk defa bir dizinin bölümlerini art arda izleyip hızlıca sezonu
bitirdim.
Dizimiz, kendisine tıpatıp benzeyen birinin ölümüne şahit
olup sonra da onun kimliğini alan Sarah manning'i anlatıyor ama konu bu kadar
klişe değil tabii ki. Sarah kısa bir süre sonra anlıyor ki kendisine tıpatıp
benzeyen başka kadınlar ve onların peşinde olan insanlar da var.
Konusu ve işleyişi ile çok sevdiğim orphan black'in bir
özelliği var ki kendisine hayran bıraktırıyor : başrol oyuncusu Tatiana
Maslany. 4'ten fazla karakteri canlandıran, sürekli aksan maksan yapan, bir
süre sonra karakterlerin her biri farklı insan tarafından oynanıyormuş gibi
olan, karakterleri bazen birbirinin yerine geçiren ama yine de mesela x karakteri y'nin yerine
geçince bize, y'nin aslında x olduğunu anlayabilmemizi sağlatan manyak bir kadın. Evet oyuncular her projede farklı karakteri
canlandırır ama hepsini aynı anda yapabilmesi beni kendisine hayran
bıraktırdı. İşin komik tarafı ben kesin
bütün ödülleri götürmüştür diye düşünürken hiç aday bile olmamış. Ödül almak
için daha ne gerekiyor merak ediyorum. Aynı zamanda kendisi boş zamanlarında
Türkiye’ye Özgü Namal olarak gelip hayatını devam ettiriyor.
Orphan black tabii ki tatiana ve üvey kardeşini oynayan
Jordan Gavaris’in oyunculuk şovlarından ibaret değil. Manyak potansiyeli olan
bir dizi. Yayınlanan ilk sezonu temponun hiç düşmediği bilim kurgudan çok
aksiyonun öne çıktığı bana kalırsa bir nevi hazırlık sezonuydu. İleriki
sezonlarda ise bilim kurgu kısmına yoğunlaşacaklarını düşünüyorum. Bu
söylediğim olur ve tempo da düşmezse ileride adını çok sık duyacağımız bir dizi
olacak.
aynen ben de artık 22 bölümlük dizileri izleyemiyorum. hem filler bölüm çok olduğundan, hem de yayınlandıkları network'ler nedeniyle midir nedir hep aynı formüllere dayandırılan, senin de dediğin gibi bir sonraki sahnede ne olacağını bildiğimiz, klişe ötesi yüzeysel kararkterlerle dolu gibi geldiklerinden. revenge'in de once upon a time'ın da 2. sezonlarına başlayamadım mesela, içimden gelmiyor bir türlü. vampire diaries'i de 4. sezonun sonlarında bıraktım, sezon finaline birkaç bölüm kala. americans, orphan black, girls, american horror story, my mad fat diary ve game of thrones, şu an devam edenlerden benim takip ettiklerim sadece bunlar, hepsi de az bölümlü diziler.
YanıtlaSilVampire diaries'in spin-off u the originals, daha az elena ve dolayısıyla daha az ergen draması bulundurduğundan iyi gibi gelmişti ama şimdi onu da izlemek içimden gelmiyor.
YanıtlaSilBen de seninkilere ek olarak fazladan misfits ile survivor izliyorum. Hepsi bu kadar.
Ahs'nin yeni sezonu tıpkı öncekiler gibi çok güzel :) misty favori karakterim oldu bile. Loved one twist i ile survivor da perşembe günlerini bekleme sebeplerimden. Tyson'ın içinde çok iyi bi survivor player'ı varmış. Ciera ve Vytas başka sezonlarda da göreceğimizi düşündüğüm kişilerden. Bi de katie çok komik bi kızmış gibi geliyor bana nedense. :P
ay ben de survivor'ı izliyorum tabii ki, reality show diye yazmamıştım. bu sezon çok iyi başlamıştı benim için ama ortalarda bir yerde ilgimi kaybettim; belki şu an oyunda kalan baskın yarışmacılar bana itici geldiğinden (tyson, gervase ve diğer erkekler takımı) belki aras, vytas ve laura m gittiğinden, belki de şu redemption olayını hiç sevemediğimden. bu sezon için mantıklı gibiydi ama merge'den sonra da devam etmesi kafamı duvarlara vurmak istememe neden oldu gibi bir şey. bölümler bölüm gibi değil, bölümün sonunda değil başında biri gidiyor, truel'ların hiçbir heyecanı yok, reward challenge'ları özlüyorum falan filan... oyunda hiçbir ikili de kalmadı, herkesi ayırdılar. eski oyuncuların sürekli gelmesinden de bıktım galiba. kalanlardan monica'yı tutuyorum, sen tyson'ı mı?
YanıtlaSilben misfits'i 3. sezonun sonunda bırakmıştım tüm kadro diziyi bıraktı diye, iyi şeyler de duymadım pek 4'le ilgili. 5. sezonu nasıl gidiyor? fena değilse toplu halde izlemenin zamanı gelmiş demek...
biz bir de şimdi fresh meat diye bir ingiliz dizisine başladık. 1 sezonu 8 bölüm, şu an 3. bölümü yayınlanıyor. skins'in üniversite versiyonu gibi bir şey, ama onun daha hafif ve komik olanı. bilmiyorsan tavsiye edebilirim, karakterler (ve bazı aksanlar) çok eğlenceli.
originals'a başlamayı ben de düşündüm ama sırf klaus ve elijah'yı seviyorum diye yeni bir diziye başlamıym, sezonun bitmesini bekleyeyim de iyi eleştiriler almışsa izlerim dedim :) ahs'nin de 3. sezonuna girişmedim daha, tamamlansın diye bekliyorum. 2. sezondan daha güzel mi bu sezonu? lütfen öyle olsun. gerçi 2 de son bölümlerde coşmuştu ama 1 bambaşkaydı.
Hayır favorim kesinlikle tyson değil hatta hemem elensin istiyorum ama bu sezon iyi oynaması beni şaşırttı. Favorilerim ciera, katie ve caleb. Biraz da vytas. Redemption konusunda kesinlikle katılıyorum merge sonrası olması çok saçma oldu.
SilMisfits' in 4. Sezonunu ben de sevmedim. 3. Sezonu sevmediysen 4 ü de sevmezsin bence. Ama 5. Sezon 4'e göre güzel gidiyor özellikle ilk bölüm çok komikti.
Fresh meat'i duymamıştım ama başlıyorum o zaman. Ahs' ye gelirsek başlarda 3. Sezonun konseptinden nefret ettim ama şuan çok seviyorum. 2. Sezondan daha iyi değil bence ama 2 benim kişisel favorim olduğu için de olabilir.
özgü namal aasdfghjklşildkjhgfd çok yaratıcı :)))
YanıtlaSilBiz her zaman gerçekleri söyleriz :P
Sil