Her neyse hoşuma gitmeyen şey de şu: Yazımı burada paylaşacağım. İlk önce bunu yapmak çok anlamsız geldi fakat sonra masaüstüm dışında da bir yerde bulunsun istedim. Felsefeyle ilgili pek bir bilgim olmadığından, distopyaların ekmeğini yediğim bir yazı oldu ki seçilmemle ilgili bir diğer teorim de bu. İdealar kuramından bahsetmediğim için almış olabilirim puanları.
Kadir Yılmaz
Hasan Ali Yücel Anadolu
Öğretmen Lisesi
ANKARA
Derecesi 4
“Kimliğini
ya da kendisinin ne olduğunu ortaya koyan her kişi, dolaylı olarak kendisinin
diğerlerinden farkını da ortaya koymaktadır. Kendisini konumlandırırken
dayandığı şey de “öteki” ya da “ötekiler” olmaktadır. Her “biz” ancak “siz”le
mümkündür.”
Harun Tepe, “Kimlik,
Kimlikler ve İnsan Hakları”, Elli Yıllık
Deneyimlerin Işığında Türkiye’de ve Dünyada İnsan Hakları, Yay. Haz: İoanna
Kuçuradi - Bülent Peker, Ankara, 2004
Ayrımcılık
Niçin Vardır?
Bir
sınırı var mı yoksa bir gün bitecek mi?
İncelemek istediğim alıntı, Harun Tepe’nin
“Etik Bir Sorun Olarak Ayrımcılık” yazısından olacak. Yazımda ayrımcılığın
sebeplerini ve sınırlarını sorgulayacağım.
Ayrımcılık, insanlık tarihinde çok
sık görülen bir sorun. Köleleştirilen siyah insanlar, ikinci sınıf vatandaşlar
olarak görülen kadınlar, öldürülen eşcinseller, din değişikliği yüzünden
yargılanan insanlar tarih boyunca hep var oldular. Peki, bir insanın diğerini,
sırf kendisinden farklı olduğu için öldürmeye iten şey nedir? Bu sorunun tek
bir cevabı olduğunu düşünüyorum. İnsan, bilmediği şeyden korkar. Bilinmeyeni
öğrenmeyi denemek yerine kolay yolu seçer ve topluma uyar. Ama George Orwell’in
1984 kitabında da söylediği gibi “Akıllılık çoğunluğa bakarak ölçülemez.” Siyah
birini gördüğünde onun neden siyah olduğunu, siyah olmanın ondan bir şey
eksiltip eksiltmediğini sorgulamayan insan, onu köleleştirmeyi seçer. Bilgi
korkulacak bir şey değildir. Ray Bradbury, modern klasiği Fahrenheit 451’de şöyle
der: ‘’Cahilliğini ve bilgisizliğini saklayabilirsin, kimse seni dövmez ama
hiçbir şey de öğrenemezsin.’’ Bir şeyi araştırıp öğrenmek de, öğrenmeye
çabalamak da bizim elimizdedir. Bilgisizlik bize zarar vermese de çok şey
kazanmamızı engeller.
İnsanın bilinmeyene duyduğu korku
sadece bir içgüdü değildir. Toplumun “ahlâk” kuralları ve dinler bu korkuyu
besler. 1999 yılında 21 yaşındaki Matthew Shephard eşcinsel olduğu için ölesiye
dövüldü ve çite asıldı. Fakat çite asıldığında ölmemişti. Sabah biri onu bulana
kadar öylece kaldı ve hastaneye giderken öldü. Dinî bir grup tarafından işlenen
bu cinayet ve cenazesi sırasında eylem yapan dinî gruplar, ne yazık ki dinsel
bağnazlığın eseriydi. Dinler, insanı kan donduracak kadar etkileyebiliyorsa dinlerin,
ayrımcılığa olan etkisini sorgulamamız kaçınılmaz değil midir?
Ayrımcılığın bir başka nedeni de
yönetim sistemleridir. Kapitalizm, kadını beyni çalışmayan seks objelerine
çevirmek ister. Ursula K. Leguin’in klasikleşmiş ütopya kitabı Mülksüzler’de,
bulunduğu anarşist dünya Anarres’ten kapitalist gezegen Urras’a giden fizikçi
Shevek, neden kadınların bilim dünyasında rol almadığını sorduğunda aldığı
cevap gülünçtür:”Ah, kadınlar matematiği hiç beceremiyorlar!” Kapitalist
sisteme göre kadın, erkeğini memnun edip çocuklarına bakmakla yükümlüdür.
İnsanların korkularına, dinlere ve
kapitalist sisteme rağmen ayrımcılıkla mücadele son yıllarda bir hayli gelişti.
Matthew Shephard davasının
etkisiyle Amerika’da nefret suçu yasaya girdi. Siyah insanlar artık köle
değiller ve kadınlar özellikle batı dünyasında çok yükseldiler. İnsanların ve
teknolojinin gelişmesi ayrımcılığı bitirebilir mi? Yoksa ayrımcılık yapılabilecek
yeni alanlar mı ortaya çıkarır? Herkesin pahalı markalardan giyindiği bir yere
ucuz bir ceket veya elbiseyle giden insanın maruz kaldığı küçümseyici bakışlar
da bir ayrımcılık göstergesi değil midir? İleride Aldous Huxley’in Cesur Yeni
Dünya kitabında olduğu gibi genlere göre sınıflandırılıp
sınıflandırılmayacağımız ise hâlâ merak edilen bir sorun. Ayrımcılık da dünya
üzerindeki diğer şeyler gibi kendini geliştiriyor ve yeni kalıplara, yeni
nedenlere bürünüyor. Bazı insanlar farkında olarak, bazıları farkında olmadan
araştırmadıklarından, bilgiden korktukları için kolay yolu seçip ayrımcılık
yapmaya devam ediyorlar.
Ayrımcılık ile savaşmak ve kazanmak
ise sadece ayrımcılığa uğrayanların çabasıyla gerçekleşemez. Nazi Almanya’sında
yaşamış bir papaz şöyle der: “Yahudileri almaya geldiler, sesimi çıkarmadım.
Sendikacıları almaya geldiler sesimi çıkarmadım. Beni almaya geldiklerinde ise sesini
çıkaracak kimse kalmamıştı.” Bu sözdeki gibi toplumun bizi ayrımcılığa uğrayan
kesimden zannetmesinden korkup o kesimlerin haklarını savunmazsak ileride
gözümüz yeşil olmadığı için ölüme götürülsek kimse bizim için mücadele vermez.
Bir erkeğin kadın haklarını savunmasını, bir heteroseksüelin eşcinsel haklarını
savunmasını eleştiren zihniyet, hiçbir mantık çerçevesine oturtulamaz bir
zihniyettir.
Sonuç olarak ayrımcılık, insanların
bilgisizlik kaynaklı korkusundan oluşmuş ve dinlerden, yönetim sistemlerinden,
toplumdan beslenerek büyümüştür. İnsan bilgiden korkup savaşmadığı sürece
ayrımcılık günümüzde ve gelecekte farklı şekillere bürünüp var olmaya devam
edecektir. Kolay yolu seçip pembe dünyamızda yaşamak da ayrımcılıkla mücadele vermek de sizin
elinizde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazabildiğiniz kadar yazınnn