American Beauty filmini yapan ve şu sıralar popüler olan True
Blood’ın da yaratıcısı Alan Ball’ın bir diğer dizisi Six Feet Under. Six Feet
Under’ın ben de ayrı bir yeri olduğu su götürmeyen bir gerçek.Anlattıkları ve anlatmak istedikleriyle beni çok etkiledi.
Diziyi bitirmeme rağmen etkilemeye de devam
ediyor.
İlk bakışta Six Feet Under , baba, anne, 2 erkek ve 1 kız çocuktan oluşan, cenaze evi işleten Fisher ailesini anlatıyor. Ama yer yer mizaha ne kadar yaklaşsa bile aslında ölümle ve insanla ilgili bir dizi. Her bölümün başında 40 günlük bebekten 80 yaşındaki adama kadar birileri çeşitli şekillerde ölüyor. Hala anlamadıysanız ölümün gerçekçi olduğunu ve herkes için geleceğini anlatıyor. Fakat herkesi ayakta tutan şey de şu: Önce yaşamalıyız.
İlk bakışta Six Feet Under , baba, anne, 2 erkek ve 1 kız çocuktan oluşan, cenaze evi işleten Fisher ailesini anlatıyor. Ama yer yer mizaha ne kadar yaklaşsa bile aslında ölümle ve insanla ilgili bir dizi. Her bölümün başında 40 günlük bebekten 80 yaşındaki adama kadar birileri çeşitli şekillerde ölüyor. Hala anlamadıysanız ölümün gerçekçi olduğunu ve herkes için geleceğini anlatıyor. Fakat herkesi ayakta tutan şey de şu: Önce yaşamalıyız.
5 sezon boyunca karakterlerin suçluluklarını,
itiraflarını, inançlarını görüyor ve onların gelişimlerine tanık oluyoruz.
.Hiçbir karakteri fan boyutunda sevemiyorsunuz. Hepsi de yer yer aptalca yani
insanca şeyler yapıyorlar.Tıpkı bizler gibi. İşte bu yüzden izlediğim en
gerçekçi karakterler In Treatment (bilmeyenler şu yazıya) ile birlikte Six
Feet Under’da.(Öyle ki karakter demeye dilim varmıyor.)Tabi bunda dizide bolca küfür ve çıplaklık olmasının ve
sansüre uğramamasının da etkisi var. Çünkü bunlar zaten insana benzeyen
karakterlerimizi biraz daha gerçeğe yakınlaştırıyor.Böyle olunca halihazırdaki uyduruk
Amerikan dizilerindeki birçok karakter çok daha yapmacık gözükmeye başlıyor.
Biraz da bazı
karakterlerden ve oyunculuklardan konuşmak lazım.Benim favorilerim evimizin asi
ve sanatçı kızı Claire ile işkolik eşcinselimiz David oldu.(Karakterlerin
gerçekçi olduklarını söyleyip onları iki kelimeyle sınırlandırarak ne kadar sığ
gözüktüğümün farkındayım.) Oyunculuklara gelirsek, herkes iyi ama Dexter’da
seri katil Dexter’ın kendisini oynayan ve şimdiki kadar ünlü olmayan Michael C.
Hall, David olarak harikalar yaratıyor.Eşcinsel olmadığını bilmesem kendisini
eşcinsel sanacağım.Anne yani Ruth Fisher rolündeki Frances Conroy ise
tıpkı Michael C. Hall gibi mükemmel bir
oyunculuk sergiliyor.
Bu bölümü diziyi bitirmediyseniz lütfen okumayın. Son bölümler hakkında,
hatta son bölüm hakkında bilgiler verecek, biraz konuşacağım.Evet o yüzden
Dikkat
Final
bölümü, özellikle son 10 dakika çok konuşuldu.İzleyenlerin çoğunu
ağlattı.Gerçek hayatta değil de anca kitaplarda dizilerde ağlayan ben de
ağladım.Hem de uzun yıllardır ağlamadığım kadar.Hala da düşününce bir garip
hissediyorum.Fakat final bölümü sırf o 10 dakika ile değil, genel olarak çok
iyiydi.
Dizi
finalleri insanları biraz daha zor tatmin eder.Akıllarda hep cevaplanmayan
soru kalır. Fakat bu final bölümünde
aklımda hiç soru kalmadı.Claire annesinin sözünü dinleyip hayatını yaşadıktan
sonra Ted’e varmış.Buna çok mutlu oldum.Evet Ted savaş yanlısı bir adam ama
Claire’in çıktığı en iyi erkekti.Evinden ve astığı fotoğraflardan anladığımız
kadarıyla kendisi işinde de başarılı olmuş.
Keith’in
ölümü, diğerlerine göre biraz daha erken ve daha trajikti. Ama kendisi mutlu gözüküyordu.David ölmeden önce
hayatının aşkı Keith’in gençliğini gördü, onu unutamamış tabi.Brenda sonradan
evlenmiş ama ölmeden önce yanında Bill varmış ki buna şaşmamak gerek. :)
Final
bölümünden önce ölen Nate, en az sevdiğim karakterdi.Ölüm döşeğindeyken
Brenda’dan ayrıldı fakat bana sorarsanız Maggie ile de mutlu olamazdı.Nate her
zaman arayış içinde olan bir adamdı.Her ne kadar ilk başta onu Brenda’ya çeken
şey olsa da Brenda’nın vahşiliğinden
bıkmıştı.Artık sessiz, sakin, daha ruhani Maggie ile mutlu olabileceğini
düşünüyordu.Ama Nate büyük ihtimalle Maggie’den de sıkılacaktı.Fakat tıpkı
Maggie’nin Ruth’a dediği gibi ölmeden önce mutluydu.Eğer yaşamaya devam etseydi
mutlu olması çok zor olacaktı. O yüzden Nate için bir tür ‘’mutlu son’’ oldu.
Peki Maggie’ye ne oldu ? Kendisini son
gördüğümüzde doktora giriyordu.Büyük ihtimalle kendisi hamile kaldı. Peki
çocuğu doğurur muydu ? Bence doğururdu.Çünkü Maggie daha önce çocuğunu
kaybetmiş bir kadın.Bunu ikinci şans olarak görmesi muhtemel. Tabi ‘’olmaması
gereken bir ilişkinin getirdiği çocuğu doğuramam, hem zaten hazır değilim.’’ De diyebilirdi ama bana ilki daha yakın
geliyor.Aksi halde neden onu son gördüğümüz yer hastane olsun ?
Yaşlandırmalar
falan pek iyi değildi tabi ama o sırada ağlıyor olduğumdan bunu pek dert
etmedim.
Evet bundan sonrası güvenli , rahatça okuyabilirsiniz.
Çoğu şeyi gibi müzikleri de çok güzel Six Feet Under’ın. Dizi
için yapılmış jenerik müziğinin dışında death cab for cutie, sia,
radiohead,coldplay ve benim bilmediğim niceleri var.
Uzun lafın kısası, bir başyapıt olan Six Feet Under’ı
izleyin, izlettirin.Bu zamana kadar öğrenememişseniz size ölümü öğretir ve ölüm
fikrine biraz daha az korkuyla bakarsınız. Bu yüzdendir ki Six Feet Under’a
asla normal bir dizi gözüyle bakamayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yazabildiğiniz kadar yazınnn